Amerikan Pazarlama Birliği’nin tanımına göre; Marka,”bir isim, terim, işaret, sembol ya da diğer göstergelerin bir satıcının ürününü diğerinden ayırt edici nitelikte olmasıdır”.
Stephen King’in söylediği gibi, “Ürün bir fabrikada yapılan bir şeydir, marka ise müşterinin satın aldığı bir şeydir”. Kendisinin fabrikada kozmetik ürettiğini, mağazadaki müşterilerinin ise umut satın aldığını söylerken, Revlon’un kurucusu Charles Revson da benzer bir noktaya işaret etmiştir.
Buradan da anlaşılacağı üzere marka zihinlerdeki bir kavram halini almaktadır. Herhangi bir kurumun markası, farklı kişilerin zihninde farklı yelerde olabilir. Markalaşmanın en önemli kurallarından biri faaliyetlerin istikrarlı bir şekilde yürütülmesi ve stratejik plan oluşturularak ilerlenmesine bağlıdır.
Bir markanın rakiplerinden farklılaşmasının temel unsurları; ismi, şekli, amblemi ve sloganıdır. Bu unsurlar müşterinin markayı tekrar istemesinde önemli rol oynar. Bir başka bakışla marka, müşteriye verilen teminattır. Müşteriye sunulan faydanın yansımasıdır. Yani marka insanlara “ben seni farklılaştıracağım, benimle çok daha farklı hissedeceksin, seni tamamlayan bir unsurum” diye fısıldar.
Tüketiciler, markayı bir garantör, kalite belgesi ve güven unsuru olarak algılar. Farklı bir deyişle marka, gerek kalite gerekse dürüst bir çalışma ve iş hacmi sembolü olarak, hak sahibini tanıtan işaretlerdir.